Sendikacılık ilk olarak ingilterede fransız ihtilalinden etkilenerek london corresponding society adı ile tarihte ilk defa görülen bağımsız işçi hareketi olarak doğmuştur. 1752-1832 yıllarında bu örgütün oluşlum süreci sanayileşme döneminde orta sınıfın( işçi, zanaatkar ve küçük dükkanlar) temsilcisi görünümünde idi. Talepleri fransiz jakobenlerine benzer şekilde parlemenoda halkın tamamının temsili, siyasal eşitlik ve genel oy hakkı gibi amaçlar idi.

1799 da kapatılmış fakat Robert Owen!in(1771-1858 yıllarında) Owenizm adı ile anılan hareket işçi sınıfının sosyalist ve komünist fikirlerle beslenebileceği fakat siyasal eylemlere yönelemeyeceğini öğreti olarak benimsemiş bir sendikacılık hareketi doğmuştu.

Yeni sosyal düzenin kurulmasını amaçlayan bu örgütlenme barışçı genel bir grevle değişimi savunmasına karşın ütopyacı bir fikir olarak gelişmiştir. 1834 yılında işverenlerden gelen sert tepkiler üzerine Owenizm hareketi yok edilmişti.

Owen’in öne sürdüğü mücadele yolları arasında

Sınıfsal çatışma

Başkaldırı

Kısmi grev gibi fikirler yoktur.

Genel olarak kooperatiflere dayanan bir toplumsal düzene geçişi barışçıl genel grevle olacağını savunuyordu.

7 Haziran 1832 yılında kurulan Reform Bill tasarısıyla burjuvalar aristokrasi ile parlementoya girmeye başlamışlardı. İşçi sınıfı ve hakla demokratik haklar ve genel oy hakkından da yoksundu. Daha sonra Çartizm hareketinin doğuşu ile Oweniz’min salt iktisadi eylemin yetmeyeceği, önce işçi sınıfını siyasal talepler (Genel oy hakkı gibi..)etrafında harekete geçirmek gerektiği fiktini benimsiyorlardı.

Liberal parti desteğiyle amaçları 6 noktada toplanıyordu.

-         genel oy hakkı

-         parlementonun yılda bir defa toplanması

-         parlemento üyelerine maaş bağlanması

-         parlemento üyeleri için mülkiyet zorunluluğunun kaldırılması

-         seçim bölgeleri arasında eşitlik gibi.....

Çartistlerin genel destekçileri şunlardı.

-         orta sınıf kitle desteği arayan liberal parti destekçileri

-         owenciler

-         fransız ihtilalinden etkilenen sosyalist, enternasyonalist eğilimliler

-         geniş sanayi işçi kitleleri

özellikle maden işçilerle birlikte çartistlerin mücadelesi 1940-1947 yılları arasında işçi sınıfı mücadelesi olarak tarihe geçmiştir. Bu yıllar içinde çeşitli grevler silahlı direnişler yaşamış işçi sınıfının yıldırılması zor olsada işçilerin mücadelesinde de zaman zaman düşüşler olmuştur.

1847 de günlük çalışma saatinin 10 saate düşürülmesi ve bu sonuca bazı millet vekillerinin kendilerinin etkisi sonucu başarılmış gibi gösterilmesi kitlelerde siyasal mücadeleye başvurmadan bazı şeylerin elde edilebileceği umudunu canlandırmıştır.

1848 de yayımlanan Komünist manifesto ingiltere ve dünyada işçi sınıfı hareketine büyük bir ivme kazandırmış sınıf ve kitle sendikacılığı anlamında teoride ütopya olmaktan çıkmaya başlamış ve marksizm sınıfı ideolojisi sınıfın klavuzu halini almıştır.

Amerikan sendikacılığı: amerikan sendikacılığı ile ingiliz sendikacılığı arasında en büyük fark sendikalar sayesinde yaşayan bir işçi partisinin Amerikada olmayışıdır.

Amerikan sendikacılığının en büyük özelliği sınıf bilinç zayıflığıdır. İngiliz sendikacılığı gelişim aşamalarında marksizmle iç içe olmasına karşın Amerikan sendikacılığı marksizmi içinde barındırmama çalışmasına girmiş olmasına rağmen her zaman marksizmden faydalanılmıştır.

Sınıf bilincine dayanan siyasal eylem tarzına karşıdır. İşçi sınıfının egemenliğine dayalı bir yönelimin olmaması en temel belirgin özelliğidir.

Zaman zaman amerikan tipi sendikacılığa karşı olabilecek sendikal örgütlülükler kurulsa da çeşitli sosyalist standlı partiler kurulsa  da başarı sağlanamamıştır.1950 llerde kurulan dünya sanayi işçileri örgütü marksist ögeler taşımasına karşın Anarko sendikal bir mücadele tarzını benimsemiştir. Amerikan işçilerinde sınıf bilincinin yerini”ücret ve meslek bilincinin “ aldığı söylenir.

Sendikalarda sınıf bilincinin ille de marksist olması gerekmese de sınıfsallık açısından marksist ve sosyalist fikirlerin olması gerektiği tarihsel açıdan ortaya koymaktadır.

Özel mülkiyetin ve teşebbüs hürriyetine dayalı bireysel gelişim toplumcu siyasal hareketlenmeyi önleyici bir hal almıştır.

 

Hristiyan Sendikacılık: Toplumsal bir kurum olarak hristiyanlığın, toplum içinde varlığını devam ettirmek ve egemen olabilmek için toplumsal sınıf ve öğelerle ilişkilerine bu açıdan yön vermek istemesiyle sendikalarda ağırlığını çeşitli yollarla hissettirmiştir. Sendikalarda etkin olan marksist eğilimlere karşı cephe oluşturarak etkisinin kaybolmadığını hissettirebilmek içinde sendikalara yaygın olarak girme ve dini sermaye gibi amaçların yaşam alanlarını genişletme çabaları da ister istemez gündeme girmiş bulunmaktadır.

 

Sosyal açıdan incelendiğinde sermayenin bu tip sendikaları desteklememesi için hiçbir sebep yoktur. Hissi amaçlarla (ırk ve din) kurulan bu sendikalar güce itaati getiren tanrısal mantıkla da özdeşmiştir zaten.

Din yüzyıllar boyunca toplumların boyunduruk altına alınmasında nasıl etken olmuşsa sermayede kendisine itaat eden bir kitle yaratmada hiçte karşısında yer alıcı veya tamamen yönlendiricide olmamışsada gönülden desteğini sunmuştur.

Anarşizm: anarşizm temel olarak işçi sınıfı hareketi ve felsefesi değildir. Asıl kaynağı küçük burjuvadır. Hiçbir devrimci yanı bulunmamasına karşın devrimci, militan özelliklerle marksist olduğu iddiasıyla hüküm sürmektedir. Kapitalizmin gelişme koşullarında oluşan anarşist düşünce marksizmle çeşitli konularda uyuşmasına rağmen ana kaynakları oluşturan sınıfların farklılığı ve amaçlarda uzlaşmaz çelişkiler marksizmden ayırır onu.

Marksist felsefeye göre devletin ortadan kalkışı iktisadi problemlerin çözümüyle beraber bir süreç sonucu ulaşılabilecek bir hedef olarak koymasına karşın anarşist faelsefede “parazit devlet iktidarının tahribi” ve her türlü otoriteden soyutlanmış bir toplum düzçeni kurmak gibi bir inanca sahiptirler.

Bir diğer ayrılan yanı ise bireysel terörü önüne eylem klavuzu olarak koyar ve işçi sınıfı örgütlenme tarzına karşı bir durum ortaya çıkar buna karşın Anarşizm sendikalarda yer bulmuş ve karşısında Anarko sendikalizm doğmuştur. Sanayi toplumunun ilk gelişim evrelerinde işçiler sınıf bilincinden yoksun olmalarından dolayı tepkisel olarak makinaları kırmak gibi bir eylem tarsına yönelmeleri gelişen kapitalist devlet karşısında anarko sendikalistlerin tutumunu yansıtmaktadır. Çaresizlik belirtilerine yolaçmaktadırlar. İşçi sınıfının siyasal bakımdan örgütlenmesi ve çeşitli mücadele yollarının zorlanması yönündeki çağrılara kulak tıkayışları içinde düşkükleri umutsuzluk ve kendine güvensizlik duygusunun bir ifadesidir. Oportünizme karşılık doğmuş bir görüntü çizmiştir.

Hükümetin sendikalar karşısında tavizci ve liberal tutuma girdikleri toplum ve dönemlerde sendikalar anarşizme değil oportünizme eğilim göstermiş otoriter ve yasakçı rejimler, işçilere yeterli iktisadi güce ve anlayışa sahip olmayan kapitalistler karşısında anarko sendikalizm hareketi baş göstermiştir.

Temelde anarşist felsefe sendikacılığa, sendikal örgütlülüklere karşı idi. Fakat şiddeti savunuculuğunu yapan Bakunin Anarşist felsefe ile marksizm karışımı bir fikir sunmuştur.

Sorel şiddet yanlısı saplantısı, aydınlara ve demokrasiye sırt çevirmiş belirli bir azınlık hareketine bel bağlamıştır.

Nietche’nin efsaneye tanıdığı önemi felsefeleştirmiştir.

Mussolouni’ de Sorel’den etkilenmiş. Fakat Sorelde anarko sendikalist düşünce açısından Mussolouni  faşizminden etkilenmiştir.

1929 lu yıllarda kısmende olsa başarılar elde etmesi üniversite gençliği küçük burjuva hareketi olarak kalmaları bu yıllarda genel olarak ispanya, italya, portekiz gibi ülkelerde hükümet tarafından çeşitli baskılarla yeraltına itilmiş ve fransa, almanya gibi ülkelerde komünistlerin rekabetine dayanamayarak bu yıllarda tedricen ortadan kalkmıştır.

 

Anarko Sendikalizm:Anarko sendikalistlere göre toplumsal devrimin “büyük bir aracı” olan sendika, aynı zamanda gelecek toplumun temel taşıdır.

Anarko sendikalistler anarşizmin ani, otoriter ve bireyci yanından esinlenerek, yöneticisi veya yönetici kurulu olmayan, bireysel kararlarla yönetilen ve örgüt içi kuralları asgariye inderen sendikalar meydana getirmeye gayret etmişler ve bu yönde geçici bazı sonuçlar almışlardır.

Marksist bir beslenmeye sahip olmasına karşın marksizmin proleterya diktatörlüğünü teorisiyle buluşturamayan bir tezdir. Bunuda “işletme hümümetin yerini alacaktır” sözleri ile doğrular nitelik taşır.

Marksizme göre işçi sınıfı hareketi

Marksizme göre işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır derken, sermayeden icazet beklemeden kendi sorunlarımızın çözümünün kendi öz örgütlenmelerimiz aracılığıyla çözüleceğini de göstermiş oluyordu.

Tek bir iş alanıyla sınırlanana eylemlilikler sorunu çözücü olmaktan uzak ve sadece ekonomik temelde mücadelelerdir.

İşçi sınıfının günlük çıkar ve amaçları geleceğe uzun erimli amaçlara yönelmediği sürece başarıya ulaşamayacağı kesindir.

Fakat ilk etapta gelişecek iktisadi temeldeki mücadele birlikte hareket etmeyi ve örgütlü yapının gücünü getirecektir.

Olaylara siyasal ve sınıfsal bakılamadığı ölçüde yasal anlamda haklar alınamayacak ve sürgit bir şekilde sınıfsal dağınıklıklardan faydalanıldığı dönemlerde sendikalar faaliyetleri baskı alması, ciddiye almama eğilimleri sürecek her şeyden önce burjuvazi sınıfsal yapısı gereği istediği gibi bir sistemle yoluna devam edecektir.

Siyasal eylemin en yaygın düşünülen biçimi genel grevdir. Genel grev sınıfın üretimden gelen gücünü sistem içerisinde bütün olanlarda hissettireceği genel greve bağlıdır.

Sendikaların iktidarı almak gibi bir hedefi yoktur.

Marksizme göre sendikacılıkta şu madde önemli anlam ifade eder.

İşçilerin toplumsal bakımından kurtuluşları siyasal bakımdan kurtuluşlarından ayrılamaz işçi sınıfının mücadeleleri dünyadan örneklerle beslenir.

 

Türkiyede sendikacılık.

Türkiyede sendikacılık yarı feodal ve yarı sömürge koşulları içinde doğmaya başlamıştır.

Bu güne kadar geçen zaman içinde de Türkiye’nin feodalizmin kalıntılarından sıyrılmış ve sanayileşmiş bir ülke konumuna gelememiştir.

Yavaş yavaş gelişen sanayide ise geniş işçi kitlelerini barındıran işletmeler azdır.

Sanayinin gelişememiş olması kapitalist üretim ilişkilerinin yoğun ve yaygın olmayışı sanayi işçisi birikiminin önemsizliği güçlü bir sendikacılığın gelişmesini engelleyici etkenlerdir.

Türkiye cumhuriyetinin kurulması ve devlet kapitalizminin yerleşmesi burjuvazinin güçsüzlüğü halk olarak kurtuluş savaşından yeni çıkılmış olması Atatürk yılları diyebileceğimiz dönemde propagandatif çalışmalarla köylülük ve işçi sınıfının çoğu kesimlerde etkili bir araç olmuştur. Chp ninde solcu görüntüsü sınıfsal örgütlülük direncini kırıcı özellikte olmuştur. ANA SAYFA